Yeni yıl şenliği...

Biz bu sene yeni yıla sağlıklı bir şekilde girmeyi başaramadık. Yeni  yıldan iki gün önce ateşlenen ve ateşi  de 40'c'nin altına nadiren inen büyük oğlum için , eski   yılın son gününün büyük kısmını  hastanede ve eczanede geçirdik.
Göz ,ağız ve burun  çevresi  kıpkırmızı ;ateşi 39-40'c civarında ve baygın bir şekilde iki  gündür yatan bir  çocuğu olan  her anne gibi bende  korkuyordum biraz.
Doktor ''influenza''deyip reçeteyi elimize tutuşturduğunda,  NEEE? diyerek çığlığı basmadım o yüzden. Sonuçta her derdin bir çaresi var. İlacı alacağız  ve geçecek. Üstelik reçetedeki ilaçlardan sadece biri elimizde yok!
Hemen nöbetçi eczane listesine baktık.  Yaşadığımız ilçede  üç tane nöbetçi eczane vardı. Önce en yakın olana gittik .Eşim ve çocuklar arabada beklerken ben eczaneye girdim...İçerisi kalabalık...Bir müddet bekledikten  sonra ;reçeteyi  göstererek bu ilaç var mı? diye sordum eczacıya..
Yok !  Cevabını  alınca çıktım ..
Ve üç dört kilometre ilerdeki diğer eczaneye gittim .Bu diğerinden daha kalabalık, içeride  otuz kırk kişi bekliyor. Dışarıdaki basamaklarda da  benimle beraber birkaç kişi  daha var. Bir  süre sonra nihayet eczaneye girebildim. İçeride bir kaos ortamı var.net bir sıra yok ve herkes telaşlı..Uzaktan enfluvir  var  mı? diye sordum .Cevap yok . Beş kişiydiler. Biri cevap verir herhalde diye düşünerek bir daha sordum. Yine  cevap yoktu. Artık telaşlanmaya  başlamıştım.  Ama  bir süre   bekleyip yeniden sordum. Sesim  endişe yüklüydü.
-Enfluvir var mı?  Yine   cevap yoktu. Ya burada da ilaç yoksa? Ya hiç bir yerde yoksa? Alternatifler düşünmeye  çalışıyordum  .Ve en sonunda ''şu anda  bu ilçedeki   ikinci  eczanedeyim .Dışarıdaki arabada gözünü açamadan yatan bir oğlum var. Soruma cevap verin ilaç varsa  beklerim, yoksa başka bir eczaneye  giderim! diye bağırdım.
İçeride gülen bir eczane çalışanı.. 
Yüreğimin kederden nasıl  sıkıştığını, gözlerimin  kenarında yağmak için  bekleyen bulutu  görmeyen eczacı..
Oradaki kalabalığın o gün keyiften değil çaresizlikten kapısını  aşındırdığını bilemeyen  bir garip...

Kızıyorum! Evet! Kazandığı parayı sayarken gösterdiği şevk ve  mutluluğu  insanlarla ilgilenirken de göstermediği  için kızıyorum. Evet! Yorgun ve  aç! Ama orada kaç kişi  tok ve dinlenmiş ki..   Kim hastane kuyruğunda ilk hastaymış? Kimin işi  on dakikada  bitmiş?

Ertesi gün ailenin diğer üyeleri  de beklendiği gibi birer birer teslim oldu ateşe.
Ama biliyor musunuz? Ben yeni yıla nasıl girersen ;yıl  o  şekilde devam eder !yalanına inanmıyorum. Hayat bir mücadele! Ve biz şen şakrak  girememiştik   yeni yıla.Olabilir! ''Bugün   bugüne baktı. Yarın yarına bakar!' 'Bugün tabağımıza düşen bu! diyerek yolumuza devam ederiz..
Bir ilacı temin edebilmek de şenlik sebebi olur !yeri geldiğinde..





Diğer yandan günlerdir devam eden bir telaşımız var .Küçük oğlum bize postaneden  kart atmış.  Bir  heyecan! gelecek diye bekler dururuz .Ama gelmez! Her gün posta kutusuna bakmadan geçmeyiz .Yok! Yok!  Benim de yolladıklarım gitmemiş.

Postaneyi aradım. bir hafta önce 60 kadar çocukla postaneye geldiğimizi ;attığımız kartların  halen neden yerine  ulaşmamış olabileceğini sordum . Postane müdürü yeni yıldan önce gitmesin diye zarfları beklettiklerin söyledi .İnsan bazen duyduklarına mı? gördüklerine mi? hangisine daha  çok şaşırıp kalması gerektiğini bilemiyor. Bu cevabın bende yarattığı şoku geçiyorum Çocukların elleriyle hazırladıkları kartların; aynı  mahalledeki  evlerine gelemeyişini geçemiyorum. Posta kutusunun  önünden hayal kırıklıkları ile dolu geçişi kabul edemiyorum.

Bir doktorun, bir eczacının ,bir postacının, işi bir şekilde bir insana dokunan kişilerin  işlerini sadece 'iş' diye yapıyor olmalarını geçemiyorum.  ''önemsizmiş -değersizmiş gibi görüp  önünden geçtiğin  her şeyin kalbindeki ışığı görmek'' diyordu  geçenlerde bir yazı..
Hastanede -eczanede sıra bekleyen kişilerin  tek umudu, çaresi olduğunu bilerek çalışmak...Postaneye  ilk  defa  girmiş bir çocuğun elinde heyecandan titreyen zarfı; gözünde parlayan ışığı  görebilmek...
-Öğretmenim !Attığım kart hala  eve gelmedi! diyen çocuğa; bu ülkede herkes işini doğru-dürüst yapar, herkes gece yatağa  yattığında vicdanı rahat uyur! diyebilmek istiyorum. Çocuğun etrafındaki herkes işini neşeyle -aşkla yapsın ki; çocuk  büyüyüp bir meslek sahibi  olduğunda herkesi aydınlatan bir ışık olsun! istiyorum.
Bu memleketin dağında-ovasında, köyünde-kentinde, dişiyle-tırnağıyla çalışan; ayakta alkışlanası bir dolu  insan var !Biliyorum. Kalbinde ki  tıpırtıyı ufacık bir bakışından ,minicik bir  sözünden anlayanlar var...Ellerini bu çocukların omuzlarına koyduğunda kalplerinin nasıl tavşan gibi sektiğini;  içeride kaç atın koştuğunu görebilenler söylesin istiyorum.
Hangi  çaresizlik daha kötüdür?
Hangi hayal  kırıklığı bir daha toparlanamaz?

Biliyor musunuz? Biz yeni  yıla hiç de öyle  kafamızda Noel baba şapkaları,  cancanlı hediyeler  ve şıkır  şıkır kiyafetler içinde girmedik.  Yemek masamız her zamankinden daha fakirdi üstelik.. öyle öğrenci modu...masaya ne varsa konmuş.. Ekmek...Çay...  Amaç karın doyurmak olmuş. Etraftan gelen  ışıklı çam görüntülerini biri bir koltukta diğeri bir koltukta sızmış iki  çocukla şenlendirdik. Ateşten gözünü açamayan iki çocuk,beş- altı çeşit ilaç, bir  derece ve biraz kuruyemişle yaptık yılbaşı şenliğimizi. Onlar  uyurken  sık sık ateş ölçerek ve  yine de çayımızı içip,  sohbetimizi ederek ama inadına gülerek girdik yılbaşına.
Her  şeyi unuttuk!
Her kesi affettik!
Ve yeni sayfayı  umutla açtık!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Sınıf Hayal Et!

Mikropsu Krep

Yaşasın Tekerlek!