Yerli Malı; "Bir paylaşım masalı"
Küçüklüğümüzden beri hep aynı şey... Yerli malı haftasında "getir ve ye" veya
"yeme ve dök"...
Onca taşınan malzemeler, çocukların bünyesine ağır gelen yiyecekler ve gün sonunda ziyanın eşiğine gelen yiyecekler yerine fayda sağlayan bir şey yapsak güzel olmaz mıydı ? Oldu! Hem de şahane oldu!
Biz yerli malı haftasını bu sene adına yaraşır bir tutum tavrı içerisinde kutlamak istedik. Bizim masalımız işte tamda burada başladı.
Bir gün önce allı pulu süsledik meyveleri, şaşkın, mutlu, kızgın, genç ve yaşlı yaptık onları..
Kimi un koydu kaplara, kimi şeker, kimi karıştırdı sadece, kimi fırını yaktı belki;ama herkes kutulara sepetlere koydu yaptıklarını; fırından gelen mis gibi kokuları çekti ciğerlerine..
Yerli malı evde başlar çünkü, öyle hazır paketlerle olmaz bu iş ve güzel şeyler için emek gerekir.
Tutum, bir lahanadan;önce sarma; sonra turşu; sonra bir de yemek yapma sanatıdır. Tutum ;bir tabağa sadece yiyeceği kadar yemeği almak ve herkes doydu mu? diye yanındakini kollamaktır.
Yerli malı her şeyin en güzelini değil belki;ama en İÇTEN şekilde paylaşmaktır.
Biz de öyle yaptık
"bir kurabiye ye, ilaç olsun" diyerek yola çıktık.. Öyle bir kurabiye ye ki senin karnın doysun , ama hastanelerde hasta yatağında yatan lösemili arkadaşına da umut olsun dedik, öyle bir kek yiyelim ki, hiç kimse kendini çaresiz hissetmesin, tutan el, saran kol olalım! istedik.
Ve hazırlanıp; pişirilmesine kadar elimizin değdiği ürünlerden;yeryüzünün en küçük ama en güzel pazarını oluşturduk sınıfımızda.
Önlüklerimizi giydik, tezgahın başına geçtik öyle şakacıktan değil gerçekten... Yiyeceklerin ağırlığını tarttık, kasada oturduk, para aldık, satış yaptık.
Pazar sakinleşince oturduk bir köşede, tabağımıza sadece yiyeceğimiz kadarını alarak karnımızı doyurduk. Sonra yeniden başladık satışa...
Bir ürünün paylaştıkça nasıl arttığını; nasıl taşıp çoğaldığını gördük.
Getirdiğimiz ürünlerden biz yedik,
iki sınıfı daha doyurduk,
satış yaptık.
Bitiremedik buzluğa bile koyduk.
Kazandığımız geliri de bir nebze ilaç olsun, umut olsun;iyilik olsun diye LÖSEV'e bağışladık.
En sessizimiz "kurabiiyeemm vaaaarrr" diye bağırırken; bir diğerimiz elma tartarken;
ve bir diğerimiz minik parmaklarıyla servis yapmaya çalışırken dün,
Yaralarımız sarıldı, ruhumuz esnedi, kalbimiz yumuşadı.
Ve bu masal hiiççç bitmesin istedik.
"yeme ve dök"...
Onca taşınan malzemeler, çocukların bünyesine ağır gelen yiyecekler ve gün sonunda ziyanın eşiğine gelen yiyecekler yerine fayda sağlayan bir şey yapsak güzel olmaz mıydı ? Oldu! Hem de şahane oldu!
Biz yerli malı haftasını bu sene adına yaraşır bir tutum tavrı içerisinde kutlamak istedik. Bizim masalımız işte tamda burada başladı.
Bir gün önce allı pulu süsledik meyveleri, şaşkın, mutlu, kızgın, genç ve yaşlı yaptık onları..
Kimi un koydu kaplara, kimi şeker, kimi karıştırdı sadece, kimi fırını yaktı belki;ama herkes kutulara sepetlere koydu yaptıklarını; fırından gelen mis gibi kokuları çekti ciğerlerine..
Yerli malı evde başlar çünkü, öyle hazır paketlerle olmaz bu iş ve güzel şeyler için emek gerekir.
Tutum, bir lahanadan;önce sarma; sonra turşu; sonra bir de yemek yapma sanatıdır. Tutum ;bir tabağa sadece yiyeceği kadar yemeği almak ve herkes doydu mu? diye yanındakini kollamaktır.
Yerli malı her şeyin en güzelini değil belki;ama en İÇTEN şekilde paylaşmaktır.
Biz de öyle yaptık
"bir kurabiye ye, ilaç olsun" diyerek yola çıktık.. Öyle bir kurabiye ye ki senin karnın doysun , ama hastanelerde hasta yatağında yatan lösemili arkadaşına da umut olsun dedik, öyle bir kek yiyelim ki, hiç kimse kendini çaresiz hissetmesin, tutan el, saran kol olalım! istedik.
Ve hazırlanıp; pişirilmesine kadar elimizin değdiği ürünlerden;yeryüzünün en küçük ama en güzel pazarını oluşturduk sınıfımızda.
Önlüklerimizi giydik, tezgahın başına geçtik öyle şakacıktan değil gerçekten... Yiyeceklerin ağırlığını tarttık, kasada oturduk, para aldık, satış yaptık.
Bir ürünün paylaştıkça nasıl arttığını; nasıl taşıp çoğaldığını gördük.
Getirdiğimiz ürünlerden biz yedik,
iki sınıfı daha doyurduk,
satış yaptık.
Bitiremedik buzluğa bile koyduk.
Kazandığımız geliri de bir nebze ilaç olsun, umut olsun;iyilik olsun diye LÖSEV'e bağışladık.
En sessizimiz "kurabiiyeemm vaaaarrr" diye bağırırken; bir diğerimiz elma tartarken;
ve bir diğerimiz minik parmaklarıyla servis yapmaya çalışırken dün,
topluca iyileştik biz.
Yaralarımız sarıldı, ruhumuz esnedi, kalbimiz yumuşadı.
Ve bu masal hiiççç bitmesin istedik.
Çok güzel bir çalışma....
YanıtlaSil