Yeni Bir Yıla Girerken..
Posta kutularının sadece kredi kartı borcu veya resmi evrak zarflarıyla dolu olmadığı; kapıya yanaşan postacının hala heyecan uyandırdığı günlerde büyüdüm ben...
Yeni yıl yaklaşırken çoğu kırtasiyede ;Ulu Camii'nin altındaki hediyelik eşya satan dükkanlarda; renkli, simli, bol karlı ve çam ağaçlı ;hatta Noel babalı kartlar satılırdı. O günler yaklaştığında hem bu kartlardan alır; arkadaşlarımıza akrabalarımıza minik tebrik kartları atar; hem de acaba '' bize de postacı gelecek mi ?''diye heyecanla beklerdik.
Yılbaşı akşamları kuzinenin üstünde pişen nefis kestaneleri mideye indirir, bolca patlamış mısır ve meyve yer; tombala oynar ve büyük ikramiyenin nereye çıktığını öğrenmek için merakla televizyon izlerdik. Henüz televizyon kanallarının ve eğlence programlarının artmadığı yıllardı. Ben o uzun gecelerde yılbaşına ayakta girmeyi bir türlü başaramaz; dokuz-dokuz buçukta çoktan uyumuş olurdum.
İlkokul ikinci sınıftaydım.
Büyük ikramiye o sene de bize çıkmamış;
kartpostallarda evlerin ;ağaçların üstüne yapışmış karı hala görmemiştim.
Fakat adıma gelen ilk kartı almıştım.
Dünyanın en güzel _en değerli şeyiydi. Minik bir civcivin kırık ve tekerlekli yumurtasıyla yokuş aşağı indiği bir görseli vardı .Defalarca alıp okuduğumu ve günlerce elimden düşürmediğimi hatırlıyorum.
Çocukken insanın çok belirgin büyük hedefleri olmaz genelde. Benim de büyük hedeflerim yoktu. Gökyüzünden karın indiğini görmeyi düşlemek bile; bir Mersinli için yeterince büyük bir hedefti .Karı görememiştik ama kartı almıştık sonuçta; yaşayıp gidiyorduk işte.
O günden bugüne uzun seneler geçti .
Televizyonda kanallar arttı.
Okullar bitti.
Kuzine sobaları kalktı.
Biz büyüdük.
Postacılar kapıyı çalmaz oldu. Yeni yılın yeni umutlara, beklentilere ,hedeflere dair tek belirtisi olarak geriye milli piyango çekilişleri kaldı. Birde kendi hedeflerimiz, hayatta neye önceliğimiz varsa inançlarımız, hırslarımız ,planlarımız ,keşfedişlerimiz, kavgalarımız; vaz geçişlerimiz, sevinçlerimiz ve umutlarımızla bizi geleceğe taşıyanlar...
Ve yine bir yılın sonuna geldik .Kendi adıma yeni hedefler belirledim. Yıl bitmeden; son anına kadar günleri en güzel şekilde yaşamak, okumak, keyifli çalışmalar yapmak, spor yapmak, iyi ve dengeli bir beslenme için çaba sarf etmek ,çocuklarımla daha verimli vakit geçirebilmek ,seyahat etmek ve tabii ki yazmak ..
Bu yılbaşı gecesi soba üstünde kestane pişirmek çok mümkün görünmüyor. Fakat patlamış mısır yiyip televizyon izleyebilir; tombala da oynayabiliriz pekala.
Birde yeni yılda küçük umutlar, küçük güzellikler koyabiliriz posta kutularına. İyi dilekler ve dualarımızla güzellik tohumları serpebiliriz her yere...Yeni yıla girmek üzereyken; ben sınıfımda çocuklarımla küçük hayallerin peşinden koşmaya ve herkes için güzel dilekler dilemeye devam ediyor olacağım.
Dikkat edin! Belki bu aralar sizin posta kutunuzda da neşe ve umut veren küçük güzellikler çıkabilir .Belki çocuklarınız için sizde 30 sene saklayıp ;sizin yokluğunuzda bile ortaya çıkartıp sevinecekleri küçük, ama çok değerli hatıralar bırakabilirsiniz. Haydi alın elinize kalemleri boyaları ..
Yeni yıldaki beklentilerinize dair bir resim yapın, bir mektup yazın, bir kart hazırlayın. İnanın ona alacağınız bebekten yada arabadan daha değerli olacak.
Şimdi değilse bile bir gün...
Denemeye değmez mi?
Otuz sene sonra; onların da evinden, kırık tekerlekli yumurtasıyla bir civciv geçer belki ...
Yeni yıl yaklaşırken çoğu kırtasiyede ;Ulu Camii'nin altındaki hediyelik eşya satan dükkanlarda; renkli, simli, bol karlı ve çam ağaçlı ;hatta Noel babalı kartlar satılırdı. O günler yaklaştığında hem bu kartlardan alır; arkadaşlarımıza akrabalarımıza minik tebrik kartları atar; hem de acaba '' bize de postacı gelecek mi ?''diye heyecanla beklerdik.
Yılbaşı akşamları kuzinenin üstünde pişen nefis kestaneleri mideye indirir, bolca patlamış mısır ve meyve yer; tombala oynar ve büyük ikramiyenin nereye çıktığını öğrenmek için merakla televizyon izlerdik. Henüz televizyon kanallarının ve eğlence programlarının artmadığı yıllardı. Ben o uzun gecelerde yılbaşına ayakta girmeyi bir türlü başaramaz; dokuz-dokuz buçukta çoktan uyumuş olurdum.
İlkokul ikinci sınıftaydım.
Büyük ikramiye o sene de bize çıkmamış;
kartpostallarda evlerin ;ağaçların üstüne yapışmış karı hala görmemiştim.
Fakat adıma gelen ilk kartı almıştım.
Dünyanın en güzel _en değerli şeyiydi. Minik bir civcivin kırık ve tekerlekli yumurtasıyla yokuş aşağı indiği bir görseli vardı .Defalarca alıp okuduğumu ve günlerce elimden düşürmediğimi hatırlıyorum.
O günden bugüne uzun seneler geçti .
Televizyonda kanallar arttı.
Okullar bitti.
Kuzine sobaları kalktı.
Biz büyüdük.
Postacılar kapıyı çalmaz oldu. Yeni yılın yeni umutlara, beklentilere ,hedeflere dair tek belirtisi olarak geriye milli piyango çekilişleri kaldı. Birde kendi hedeflerimiz, hayatta neye önceliğimiz varsa inançlarımız, hırslarımız ,planlarımız ,keşfedişlerimiz, kavgalarımız; vaz geçişlerimiz, sevinçlerimiz ve umutlarımızla bizi geleceğe taşıyanlar...
Ve yine bir yılın sonuna geldik .Kendi adıma yeni hedefler belirledim. Yıl bitmeden; son anına kadar günleri en güzel şekilde yaşamak, okumak, keyifli çalışmalar yapmak, spor yapmak, iyi ve dengeli bir beslenme için çaba sarf etmek ,çocuklarımla daha verimli vakit geçirebilmek ,seyahat etmek ve tabii ki yazmak ..
Bu yılbaşı gecesi soba üstünde kestane pişirmek çok mümkün görünmüyor. Fakat patlamış mısır yiyip televizyon izleyebilir; tombala da oynayabiliriz pekala.
Birde yeni yılda küçük umutlar, küçük güzellikler koyabiliriz posta kutularına. İyi dilekler ve dualarımızla güzellik tohumları serpebiliriz her yere...Yeni yıla girmek üzereyken; ben sınıfımda çocuklarımla küçük hayallerin peşinden koşmaya ve herkes için güzel dilekler dilemeye devam ediyor olacağım.
Yeni yıldaki beklentilerinize dair bir resim yapın, bir mektup yazın, bir kart hazırlayın. İnanın ona alacağınız bebekten yada arabadan daha değerli olacak.
Şimdi değilse bile bir gün...
Denemeye değmez mi?
Otuz sene sonra; onların da evinden, kırık tekerlekli yumurtasıyla bir civciv geçer belki ...
İlk çinko bende,yine dokturmussun.Bravo
YanıtlaSilÇok tatlı çok keyifli bir anı, çok keyifli bir yazıyla taçlanmış, bir de geçmişten bugüne bir güzellik taşımış. Ne de güzel olmuş! O zaman yazalım, yazarak buluşalım.
YanıtlaSil